Aydınlatma sektörünün çatı derneği olan Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği (AGİD) başkanı sayın Fahir GÖK ile 2019 yılında sektörün durumunu ve derneğin faaliyetlerini konuştuk.
Özellikle 2019 yılında planlanan Akredite laboratuvar projesi yerli üreticiler ve son tüketiciyi koruma açısında büyük önem arz ediyor.
Fahir Gök kimdir öncelikle Kendinizden bahseder misiniz.?
İlk, orta ve lise tahsilimi Fevziye Mektepleri ve Işık Lisesinde yaptım. Daha sonra şimdi Marmara Üniversitesi olan ki, o dönem İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme bölümünü bitirdim. Kardeşim Ferruh Gök ile birlikte kurduğumuz Fersa Aydınlatma şirketi ile 1975’ten beri ticaret ve sanayi hayatının içindeyim. Şu anda oğlumla birlikte 5. Kuşak aralıksız ticaret ve sanayinin içinde olan bir aileden geliyorum. Bildiğiniz üzere çok yakın zamana kadar aydınlatma sektörü elektrik sektörü ile birlikte anılan bir sektördü ve uzun yılların gayret ve çabası ile artık müstakil bir sektör olarak temsil edilmekteyiz. Dolayısı ile uzun yıllar, özellikle Türkiye de ithalatın çok kısıtlı olduğu 80 ler ve öncesinde elektrik sektöründe orta gerilim, alçak gerilim ve bunun yanında aydınlatma ürünleri ithalatı ve imalatı yaptık. Hâlihazırda aydınlatma işinin yanında otomatik kahve makinelerinin, yani endüstriyel kahve makinelerinin ithalatını ve servis teşkilatını yürüten bir şirketimiz var. Bunun dışında 1997 yılında kurmuş olduğumuz AGİD derneğinin başkanlığını yürütüyorum. AGİD bildiğiniz üzere aynı zamanda Avrupa Aydınlatma Birliğinin de kurucu üyesidir. Bunun dışında İstanbul Sanayi Odasında 50. Meslek Komitesi Aydınlatma Donanımları Sanayisini meclis üyesi olarak temsil etmekteyim. Özetle İstanbul Sanayi Odasında yaklaşık 20 yıldır sektörü temsil ediyorum. Aydınlatma sektörünün elektrik sektöründen ayrılmasında Sanayi Odasında yapmış olduğumuz çalışmaların çok önemli bir katkısı var. Müstakil bir sektör olmamız, sektörün büyüyüp gelişmesinde çok önemli bir dönüm noktasıdır.
-AGİD’ in kurulmasında öncü olan kişilerden birisiniz, bu derneği kurmaktaki misyonunuz, hedefleriniz neydi? Geçen 21 yıllık bir zaman zarfında dernekle ilgili değerlendirmeniz nedir?
-AGİD’i kurduğumuzda bu işe gönül veren 17 firma ile başladık. Dernek, başladığımız tarihten bugüne kadar çok ciddi bir gelişim gösterdi. Şöyle ki, o dönemde Türkiye’de aydınlatma sektöründe ihracat yapan firma sayısı bir elin beş parmağından az iken bizim koyduğumuz hedef, bütün üyelerimizin ihracatçı olması yönünde idi. Bugün 80’i aşkın üyemiz var. Bugün üyelerin tamamı ihracatçı firmalardan oluşmaktadır. Bu tabi ki bizim önemli bir hedefimizdi. İkincisi Türkiye’nin o günkü şartları ve de sektörün özelliğinden dolayı sektör aktörleri arasında çok fazla iletişim ve iş birliği imkânları yoktu. Biz bu sıkıntıları aşmak için sektör aktörlerini bir araya getirmeye gayret gösterdik. Burada da epey bir başarı sağladığımıza inanıyorum. Çünkü artık sektör firmaları birbiriyle iş birliği yapar hale geldiler. Çünkü bir yerde sinerji oluşturmak lazım, işte o zamanlar böyle bir misyonumuz vardı, onu sağladık. Sektörün fuarı hedefi vardı. O konuda da karşılaştığımız sorunların üstesinden geldik ve sonuçta Türkiye’de tek bir aydınlatma fuarı olması yönünde bir noktaya geldik. Hatta şimdi bunu daha ileri bir noktaya götürme konusunda bir takım çalışmalarımız var. O projemizi hayat geçirirsek Türkiye, coğrafyada (fuarla ilgili) çok önemli bir konuma gelecek. Bu proje ile hem ülkemize, hem de sektöre çok ciddi bir katkı sağlayacağız. Bunun dışında o zamanki hedefimiz, dernek olarak Avrupa’da da bu işin büyükleri arasında bulunmaktı. Bunun için çok çaba harcadık ve Avrupa Aydınlatma Birliği’nin statüsünü ve tüzüğünün değişmesini sağlayarak oluşan LE, Lighting Europe Avrupa Aydınlatma Derneğine kurucu üye oldu ve bahse konu derneğin iki yıl denetçilik görevini üstlendim. Bu çalışma ile AGİD olarak sektör adına çok önemli bir başarıya imza attığımıza inanıyoruz. Hâlen faal olarak dernekte çalışmalarımız sürmekte ve Avrupa’daki bütün gelişmeleri aynı anda Türkiye’deki aktörlerimize yansıtabiliyoruz. Bu da bizim için önemli bir rol ve görev oldu. Bunun dışında Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş Elektrik Teknik Alt Komitesine (ELTEK) 2013 yılı Mayıs ayında üye olmamız da derneğimiz adına çok büyük bir değer. Sanayi Bakanlığının çatısı altında oluşturulan bu kurulda sektör adına bütün düşüncelerimizi, yönlendirmelerimizi, taleplerimizi, bilgilendirmelerimizi dile getiriyoruz.
Bir başka önemli aktivitemiz AGİD olarak kurduğumuz ticari işletmesi ile atık yönetimi yapıyoruz. Çevre Bakanlığının yetkilendirdiği işletmemiz AEEE, elektrik elektronik atık yönetmeliği çerçevesinde Aydınlatma sektörü olarak 5. Kategoride ve Küçük Ev Aletlerinde 6. Kategoride faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. Bu görev bize çok ciddi bir sorumluluk yükledi ve ciddiyet içinde sistemli olarak faaliyetlerimizi yürütmekteyiz. İki çevre mühendisimiz yanında, genel sekreterimiz Zeynep Akkaya ile birlikte profesyonel bir yapılanmaya gittik ve her geçen gün büyüyen bir teşkilatımız var.
Bir laboratuvar projemiz var
Sektöre tarafsız hizmet verebilen, herkese eşit yaklaşabilen akredite bir laboratuvar projesini hayata geçirmek istiyoruz. Bununla ilgili çalışmalarımızda kalkınma ajansı, KOSGEB, hazine yardımları vb. devlet destekleri var. Bu konuda bazı kurumlarla iletişim halindeyiz. 2019 yılında buna yönelik adımlar atacağız. Çünkü sektörde akredite laboratuvarı olan firmalar var ama teoride olmakla birlikte pratikte maalesef sektöre tam olarak hizmet veremiyor. Ticaret malum rekabet demek ve her ne kadar laboratuar şartları çok iyi korunmuş olsa da, kimse kimsenin laboratuarında ürününü test ettirmek istemiyor.
-Akredite laboratuvar ile TSE’nin misyonunu alacaksınız diyebilir miyiz?
-Laboratuvarı kurduğuz zaman TSE ile aynı şartlarda hizmet veren akredite bir laboratuvarımız olacak. TSE’ye rakip olmak gibi bir durum söz konusu değil ama sektöre hizmet verirken daha hızlı çözüm üreten ihtisaslaşmış bir durumda olacağız.
-Bu arada dikkat ettiğimiz bir şey var. Bizim yönetim kurulu üye sayımız geçmişte 5 iken bu sayıyı 7 ‘ye çıkardık. Daha fazla katılımcı olması açısından bu durum önemlidir. Bütün yönetim kurulu kararlarımız yönetim kurulu sonrasında tüm paydaşlarımızla, üyelerimizle paylaşılır ve yayınlanır. Çok şeffaf bir çalışma şekli izliyoruz. Yönetim kurulu sadece yönetim kurulu üyelerine değil yedek üyelere de açıktır. Toplantıda onlara da davet çıkarılır. Amacımız burayı herkesin iş birliği ile katkısı olduğu bir kurum ve organizasyon haline getirmek. Bu manada epey bir mesafe kat ettiğimiz söyleyebiliriz. Hiçbir yönetim kurulu üyemiz kendi firma kartını taşımaz, firma kimlikleri yoktur. AGİD kimliği vardır. Bu sayede bütün resmi, yarı resmi, yerel kurum ve kuruluşlarda saygınlığımız oluştu. Sanayi Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, TEDAŞ, TSE vb. buralarda fikrine danışılan dağıtım listesinde olan kurumlardan birisiyiz. Bu uzun yılların gayreti ile oluşan bir tablo ve ekip arkadaşlarımızla birlikte bu saygınlığı korumak adına gayretle ve keyifle çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
-Türk aydınlatma imalat sektörünün gelişmesine etki eden unsurlar nelerdir? Gözlemlerinizi paylaşır mısınız?
-Türkiye’nin son 20 yılda sektör olarak çok küçük rakamlardan büyük boyutlara ulaştığını görüyoruz. Bu geçen süreçte en büyük ivmeyi 8-10 yıl önce LED teknolojilerinin sektöre girmesi ile yaşadık. Çünkü bu, sektörün sadece dinamizmini değil, dinamiklerini de değiştirdi. Şöyle ki, eskiden piyasayı domine eden 5-10 firma varken bugün adını hiç duymadığımız firmalar sektörün üyesi. Hatta bazıları eskilerden daha büyük çaplı işler yapıyorlar ama bilinmiyorlar. Bizler de işte bu yeni aktörleri de derneğimizin çatısı altında toplama gayretindeyiz.
-Sektörel faaliyet raporları konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Böyle bir girişiminiz var mı ya da olacak mı?
– Sektöre yapılabilecek en büyük hizmetlerden birisi faaliyet raporu hazırlamaktır. Geçmişte Sanayi Odası yönetim kurulu üyesi olduğum dönemde Elektrik sektörü ile birlikte bir rapor hazırlamıştık.. Şimdi bir tane daha yapıyoruz, Aydınlatma Sektör raporu çıkarıyoruz. Bu, sektör için çok önemli bir çalışma. Bununla ilgili yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Bu raporu çıkarmakla sektöre yapacağımız en büyük hizmetlerden birini gerçekleştirmiş olacağız. Çünkü bu çalışma çok maliyetli olmasının yanında bir o kadar da faydalıdır. Bu çalışma raporunu tamamladıktan sonra tüm yurtdışı konsolosluklara, ticaret ataşeliklerine, Türkiye’de bulunan yabancı misyonlara, onların ataşeliklerine hem İngilizce hem de Türkçe olarak göndereceğiz.
-50 sene öncesinde şeffaf floresan lambalar üretiliyordu. Daha sonra üretim noktasında bir kesinti yaşandı. Yerli üretim noktasında firmalar yeni yeni yatırımlar yaparak girişimlerde bulunuyorlar. Sektördeki üretimle ilgili bu kesintiyi ve yeni girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Benim sanayide inandığım bir şey var: Üretim yapmak dünyanın en kolay işi. Teknolojiler artık ortada. Eskiden fabrikalarını gezdirmek istemeyen insanlar şimdi fabrikalarını gezdirmek için yarışıyorlar. Kendi imalat sürecimden biliyorum. Yurt dışından gelen misafirlerimiz imalatı, fabrikayı ve makineyi görmeyi gereksiz buluyorlardı. “Sizi ve alacağımız malı biliyoruz, makineyi niye göreyim ki?” diye tepki veriyorlardı. Dünya artık bu noktada, teknoloji bulunabilir, kolay ulaşılabilir bir noktaya geldi. Burada önemli olan: Rasyonel mi, Değil mi? Yani ürettiğiniz ürünü dünya fiyatlarıyla satabilir misiniz? Rekabetçi olabilir misiniz? Sürdürebilir misiniz? Sadece üretmekle her şey bitmiş olmuyor. Sürdürülebilir olması çok daha önemli. Bu noktada bizim imalattan çıkış sebebimiz de budur. Ya ölçek ekonomisinde iş yapıp sürdüreceksiniz, ya da çok butik kalacaksınız. Tabii ki, butik kalmanın da şartlarını gerçekleştirebilirseniz yaşarsınız. Eğer ikisi arasında kalırsanız kaybolursunuz. Çünkü süreç çok hızlı gerçekleşiyor. Eskiden sadece 3-5 kişinin tekelinde olan şeyler, bugün artık herkesin yapabileceği hale geldi. Fakat her işin altında bir fizibilite var. Türkiye’de geçmişte bu işi yapabilecek firmalar vardı, yapıldı da. Ama rekabet şartları içerisinde yaşayamadılar. Bugün tekrar aynı şartlar oluşuyorsa (sektörde imalatçı talepler varsa) demek ki fizibilite yapılmış ve rasyonellik görülmüş demektir. Çünkü 20 yıl öncesinin Türkiye’si 40-50 milyonluk bir nüfusa sahipken bugün bu nüfus 80 milyona ulaştı. O günkü 150-200 milyarlık bir Gayrisafi Milli Hâsıla bugün nerede ise 1 trilyon dolara ulaştı. Yani Türkiye çok büyüdü. Bununla beraber çevre coğrafyası da (Kafkaslar, Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika vb.) çok büyüdü. Ülke olarak birçok alanda çalışır hale geldik ve bu da pazarımızın büyümesi demek. Bir başka unsur daha var. Onu da göz ardı etmemek lazım. Türkiye’de inşaat sektörü çok büyük. Müteahhitlik hizmetinde dünyada (Çin’den sonra) ikinci konumdayız. Bizim firmalarımızın yurt dışında iş yapıyor olmaları, çok büyük projeler alıyor olmaları sektörün büyümesinde çok büyük bir sebep oluşturuyor. Dolayısıyla talep büyüdü, artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
-Bu noktada sektörün çatısı olarak sizinle temasa geçiyorlar mı?
-Dönem dönem bizden bu noktada talepte bulunuyorlar. Yalnızca yurt içinden değil yurt dışından da taleplerle karşılaşıyoruz. Örneğin; Çin, Tayvan, vb. derneklerden arayıp “Sektörün şu anki durumu nedir?” diye soruyorlar ve biz de elimizdeki bilgileri onlarla paylaşıyoruz. Bunun yanında yabancı olup Türkiye’de iş birliği şartlarını araştıranlar da oluyor. Makul olan da bu. Yabancı birisinin yerel bir vatandaşla ortaklık yapması, hızlı mesafe kat etmesi açısından bu konu önemli. Çünkü Türkiye’nin sanayi ve altyapısı artık müsait, Elektronik, metal, yan sanayimiz vb. bütün aktörleri çok kuvvetli ve bunun yanında çok hızlı büyüdü. Sektör büyürken doğal olarak aktörler de beraberinde büyümektedir.
– AGİD ‘in verilerine göre 2014 yılında %14 olan ithalat rakamları 2017’ye geldiğimizde %10’a düşmüş. Burada bu altyapının etkisinden bahsedebilir miyiz?
-Mutlaka etkisi vardır. Benim inandığım bir şey daha var: Türkiye, aydınlatma sektöründe bir lojistik ve üretim merkezi olacaktır. Özellikle Uzak Doğu’daki (Çin, Kore, Taiwan vb.) firmalar için büyük fırsatlar var. Çünkü onlar için burası Avrupa’ya bir atlama pazarı, bir merkez. Nasıl bir merkez? 3 bin km içinde dünyada en fazla nüfusa ulaşabileceğiniz bir yer burası. Altyapısı çok kuvvetli, ulaşım imkanları çok geniş (hava yolu, deniz yolu, kara yolu, demir yolu vb.) Örneğin günümüzde demir yoluna dönüş projesi var. Dünya dinamiklerinde büyük değişimler yaşanacak. Çin’den yüklediğiniz ürünler bir ayda gelirken tren yolu hattı sayesinde on günde Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmış olacak. Bu dinamikleri iyi okumak gerekiyor. Her günün doğrusu değişiyor, bilgilerinizi sürekli güncellemeniz gerekiyor. Artık, Sanayi sektöründe büyük olmak yetmiyor. Önemli olan sürdürülebilir olması. Artık şirket yöneticileri için Bilanço okumak, muhasebe bilgisi vb. çok önemli, bunlar olmaz ise olmazlardır. Yatırım yaparken yalnızca “üreteyim ve büyük olayım” diye heveslenirseniz bunun bir karşılığı yoktur. Bu bir kültür meselesi. Eğer bir fabrika kuruyorsanız makinenizi, işletme sermayesini, binanızı, donanımınızı, işçinizi, üretiminizi, depolamayı vb. hepsini hesaplamanız lazım.
-Kalitesiz malların ithalatıyla ilgili kamu tarafıyla bir çalışma yapıldı. Yerli sanayiciyi korumak adına yapılan bu çalışmada AGİD olarak konumunuz ne oldu? Yapılan bu çalışmaların verimini sektör olarak ölçme imkânınız oluyor mu? Geri dönüşler nasıl?
-Biz bu konuda en başı çekenlerden birisiyiz. Çok uzun yıllardır bu haksız rekabet konusunda Sanayi Bakanlığı ile yoğun ilişki içerisindeyiz. Bu konuda hem TSE hem de Sanayi Bakanlığı iş birliğiyle önemli mesafeler kat edildi. Özellikle Uzak Doğu’dan (Uzak Doğu’dan gelen her ürünü kast etmiyoruz) gelen kalitesiz mallar gümrüklerden tahayyül edilemeyecek miktarlarda konteyner konteyner geri gönderildi. Bir ara özellikle ön plana çıkardığımız bir konu vardı: “Türkiye LED çöplüğü haline geldi” diye ısrarla üzerinde durduk. Ürünü getiriyorsunuz üç gün sonra çöpe atıyorsunuz. Yazıktır. “Ürünü ucuza alıyorum” demek meseleyi çözmüyor. Bu manada epey bir bilinçlenme süreci oldu. Şimdi Sanayi Bakanlığı bu konuda çok ciddi bir çalışma yapıyor. Bakanlığın derneğimizden bir talebi oldu. Bu da bizim derneğimiz AGİD adına gurur verici bir gelişme. Sanayi Bakanlığı ile birlikte İstanbul başta olmak üzere Ankara, Bursa, Samsun, Adana, Kayseri, İzmir vb. büyük şehirlerde bilinçlendirme toplantıları yapacağız. Bu toplantılarda bütün tarafların, paydaşların (ithalatçı, sanayici, tüketici vb.) bilinçlendirilmesi süreci olacak. Bu süreçte ithalatçı malı ithal ederken neye dikkat edecek? Tüketici tüketimde, üretici üretimde neye dikkat edecek? Devlet kurumları bunları nasıl kontrol edecek? Bu konuların hepsinin içinde olduğu seminerleri düzenleyeceğiz. Bu çalışma bizim için yük gibi görünse de çok önemli bir görev aldığımızı ve katkı sağlayacağını düşünüyorum.
-AGİD’in atık yönetimiyle ilgili çalışmalarından bahsetmiştiniz. Çalışmalarınızın önemini vurgulamak adına eklemek istediğiniz hususlar var mı?
Atık yönetiminde yaptığımız iş, AGİD’in diğer işlerinden az düşünülmemelidir. Hatta daha önemli olduğunu bile söyleyebiliriz. Şu anda neredeyse 12-13 milyon nüfusa hizmet eder durumdayız. Akla gelebilecek önemli bütün büyük belediyelerle çalışır haldeyiz. Önemli bütçeler oluşmaya başladı, çok ciddi sorumluluklar da üstleniyoruz. Bu konudaki projelerimizden biri hayata geçerse AGİD kendi bertaraf tesisini üretmiş olacak. Bununla ilgili İngiltere’de çok güzel bir örnek var. Şu anda LE Başkanlığını yürüten Peter Hunt ile irtibat halindeyiz. Onların dernek olarak hem laboratuvarları hem de atık konusunda çok ciddi tecrübeleri var. Biz bunu Türkiye’de uygulamanın gayreti içerisindeyiz. Çünkü bu konuda önümüzde güzel bir örnek var. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Ya önünüzdeki iyi örneklerden faydalanacaksınız ya da zaman harcayıp öğreneceksiniz. Biz iyi örnekleri takip etmeyi tercih ediyoruz.
Bu arada TRT’den onayını aldığımız kamu spotumuz televizyonlarda gösterilmeye başlandı. Konteynerlerimiz var, çöp toplama, atık toplama kutularımız var. Belediyelere, okullara vb. dağıtıyoruz. Muhtarlıklarla da ciddi bir çalışma içindeyiz. Maliyeti tamamen kendimiz karşılıyoruz. Bu noktada önemli bir bütçemiz oluştu. Kargolama konusunda da PTT ile iş birliğine gittik. PTT’nin en ücra noktalara kadar şubeleri var. Buralar aracılığıyla toplama merkezleri oluşturmayı düşünüyoruz. Hem toplama hem de merkeze sevk açısından büyük kolaylık olacağını düşünüyoruz. Metal konteynerlerimiz, karton konteynerlerimiz, bilinçlendirme afişlerimiz, konuyla ilgili broşürlerimiz ve saha ziyaretlerimiz var. Bütün bu çalışmaların arka planında çok ciddi bir emek ve fedakârlık var. Fakat elde edilen sonuçların bütün yorgunlukları keyifli bir sürece dönüştürdüğünü de görüyoruz.
-Aydınlatma sektörünün gelişmesi için ithalatın yansımasının da önemli olduğunu söylediniz. Hem haksız rekabeti önleme hem de denetim mekanizması açısından ithalatla ilgili değerlendirmeniz nedir?
-Bir ülkede sanayi varsa akıllı sanayici ithalata hiçbir zaman karşı çıkmaz. Sadece haksız rekabete karşı çıkar. Türkiye’de yönetmelikler belli. Avrupa Birliği müktesebatı, CE standartlarımız var. Bu standartlara uyan ürün getirilmeli. Bunu tamamlayan etiket yönetmelikleri var, bu da belli. Yani neyi kontrol edeceğiniz belli. Denetimler noktasında sağlıklı uygulamaların (kasıtlı olmayan istisnalar olabilir) gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Kontrol mekanizmaları hataları minimize eder. Bu minimize edilen hatalar için de çözüm süreçleri geliştirilir. Sistemin işleyişi bu şekilde gerçekleşmelidir.
–Firmalarınızın marka değeri kazanması adına AGİD’in üyeleri için böyle bir girişimi var mıdır?
-Bu girişim yakın zamanda değil ama orta vadede AGİD’in bir misyonu. Biz laboratuvarı bunun için kurmak istiyoruz. Bir logo geliştirme projemiz var ama laboratuvar kurmadan bunu yapmamız mümkün değil. Yani AGİD üreticilerin ürettiği malının arkasında olan bir kurum haline gelecek. Dolayısıyla AGİD’e üye olmak bir ayrıcalık olacak. Çünkü tüketici bir malın üzerinde AGİD logosunu gördüğü zaman bilecek ki bu mal; akredite düzgün bir laboratuarda kontrol edilmiş, standartlara haiz ve bu kuruma bağlı bir üreticinin malıdır. Bu bilinci oluşturma sürecini başlatmak istiyoruz.
-Tasarım noktası ülkemizde en büyük sıkıntılardan bir tanesi. Bu noktada üyelerinizin destek alabilmesi adına AGİD’in bir girişimi olacak mı?
-Ürün tasarımı anlamında Tasarımcılar Derneği ile son birkaç yıldır iş birliği içindeyiz. Onları toplantılarımıza davet ediyoruz. Fuar sürecinde birlikte projeler hayata geçirelim, diyoruz. Fakat “Hiçbir şey vakti gelmeden hayata geçmiyor, şayet olursa da ölü doğuyor.” Tasarımcı ihtiyacı demek, sektörün tasarıma ihtiyaç duyduğu zaman demektir. Doğru zamanda doğru hamleyi yapmak lazım, ihtiyaçlarla yürümek lazım. Önce alttan talep gelecek, onun kaynağını oluşturacak ve yatırımını yapacaksınız. Bugün AGİD bir yere geldiyse bu iş modelini benimsemiş olmamızın çok büyük bir rolü var. Önce orta vadede hedefimizi koyup o hedef için de altyapı çalışmaları yapıyoruz. Orta vadeye ulaştığımız zaman da hedefimizi hayata geçiriyoruz. Girişimlerimizi başarıya götüren yol budur.
-Üyelerinizle birlikte yurt dışı noktasında (gezi, proje vb.) bir girişiminiz var mı?
-Şu anda URGE projesi geliştiriyoruz. İstanbul Sanayi Odası Başkanlığında ve Agid işbirliğinde bir girişimimiz var. Bu projeyle özellikle ihracat odaklı hedef ülkelere gezi, fuar, görüşme gibi başlıklar altında proje çerçevemizi oluşturuyoruz. Şu anda 30 yakın firma bu projeye katılmak için başvurdu, bu sektörümüz adına çok olumlu ve güzel bir gelişme.
– ‘İhracat Hamlesi’ adı altında bir girişiminizin olduğunu biliyoruz. İhracat hamlesi konusunun alt başlıklarını değerlendirebilir misiniz?
İhracat hamlesi ile ilgili birçok başlığımız var. ‘Sektör Raporu’ bunlardan biri. Sektör raporunu yurt dışındaki Ticaret Odalarına gönderdiğinizde örneğin; Dünyanın herhangi bir ülkesinden bir firma Türkiye’de yatırım yapmak istediği zaman bilgi toplamak için öncelikle o ülkenin Ticaret Ataşeliğine gidiyor. Firma, yatırım yapmaya değer mi? Değmez mi? Sorularının bütün cevaplarını o raporda bulabiliyor. Aydınlatma raporunun önemi bu noktada ortaya çıkıyor. Yarı kamu niteliği taşıyan Sanayi Odasının bu çalışması güvenilirliği ile de karşı tarafı bilgi anlamında tatmin ediyor. Ayrıca, yine İSO ile birlikte sektörü ihracat konusunda bilgilendirmek amaçlı, geniş katılımlı ortak toplantılar düzenliyoruz.
-Sektörün yaşadığı sorunları ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerinizi paylaşır mısınız?
Sektörün en önemli sorunu yaşadığı hızlı değişim. Hızlı teknolojik değişim ve dinamiklerin değişimi.
-Çözüm basit: Değişim. Klasikten kurtulup yeni bir alana geçiş. Konvansiyonel sistemlerden elektronik altyapısının çok kuvvetli olduğu yeni bir alana geçiş var. Ezberler bozuldu, alışkanlıklardan kurtulmamız lazım. Bir kalıp üretip on beş sene satmak yok artık. Sektör her proje için bir kalıp üretir hale geldi. Düşünün ki bir proje var ve o proje için sadece bir ürün üretiyorsunuz. Ürünün ömrü bir proje kadar! İşte buna ayak uyduracak stratejileri geliştirmek lazım. Rotanızı çok iyi belirlemeli ve çok hızlı hareket etmeniz lazım. Değişim zamanında adım atlamalısınız, bir sektörde uzun vadede kalacaksınız, diye bir şey yok. Her işin bir ömrü var. Hem süratli, hem de dikkatli olmalısınız. Bu arada da sürekli veri toplayıp, analitik düşünüp doğru kararlar vermelisiniz. Hata yapmanın bedeli çok ağır, hata yaparsanız kim veya ne büyüklükte olursanız olun yarış dışı kalırsınız.
-AGİD’in üyeleri AGİD’den nasıl istifade ediyorlar. AGİD’e üye olmayanlar bu konuda AGİD’e nasıl yaklaşmalı?
Yönetim Kurulu üyelerimizle birlikte ayda veya iki ayda bir üye ziyaretleri gerçekleştiriyoruz. Gidip üyelerimizi ziyaret edip fikirlerini alıyoruz. Bildiklerimizi onlarla paylaşıyoruz, onların Agid e daha katılımcı olmalarını teşvik ediyoruz. Kısacası iyi bir işbirliği ve aidiyet duygusunu uyandırmaya gayret gösteriyoruz.
-Sorularımızdan biri bu: “AGİD’e niye üye olmalısın?”
Birincisi; yukarıda da söylediğim gibi aidiyet duygusu kazandırmak için üye olmalısınız. AGİD logosunun gelecekte size bir şeyler kazandıracağının bilincinde olmalısınız. Bu bir yatırım işi. Eğer bu sektörde kalıyorsan bu derneğin üyesi olacaksın. İkincisi; bu dernek sayesinde toplayamayacağın kadar güncel bilgiye sahip olacaksın. Kanun ve yönetmelikler çıkmadan taslak metin bize geliyor ve bunu üyelerle paylaşıp fikirlerini alıyoruz. Bugün için en değerli şey: Bilgi ve bu bilgi üyelerimizle güncel olarak paylaşılıyor.
Derneğin önemini birçok kişi hissetmeye başladı. Eskiden derneğe üye yapmak için derneğin reklamını yapmaya çalışırken bugün hiç tanımadığız firmalar üye olmak istiyorlar. Bu bizim için çok güzel bir gelişme.
Ben bilgiyi paylaşmayı seven bir insanım. Hayat ve yaşam felsefem bunun üzerine kurulu. ‘Benim bildiğim bende kalsın’ mantığına karşıyım. Elimizde ne bilgi varsa bunu üyelerle paylaşmak, sektöre katkı sağlayacak, gelecek vizyonu yaratacak her türlü bilgiyi paylaşıyor, üyelerimizi yönlendirmeye çalışıyoruz. Kısacası onların önünü açmak konusunda çaba sarf ediyoruz.
Üyelerimizin bağımsız bir laboratuardan hizmet alabilecek olması, bunun yanında atık yönetiminde bağlanabileceği bir kurumun varlığı, güncel bilgi paylaşımı, yapılan çok değerli toplantılar, bir kurumun paydaşı olmak derneğimize üyelik için yeterince geçerli sebepler olarak karşımıza çıkıyor.
-2019 yılını Aydınlatma sektörü için nasıl görüyorsunuz?
Bunca yılın birikiminden öğrendiğim bir şey var: Her şeyin bir ömrü var. Kişilerin, canlı varlıkların, ülkelerin, toplulukların, ailelerin, kültürlerin, coğrafyaların vb. hepsinin bir ömrü var. İşte olaylara bu noktadan bakınca, tarihi iyi inceleyince, yani büyük resmi görünce gördüğünüz görünenden farklı oluyor. Kıta Avrupası ve Kuzey Amerika ciddi bir çöküşe doğru gidiyor, bu çok açık şekilde ortada. Biraz tarihsel gelişime, biraz ekonomik değerlere bakarsanız bu apaçık görülüyor. Önümüzdeki 15-20 yıl aralığında Avrupa ve Amerika ekonomik değerler ve sosyal manada ciddi şekilde gerilerde kalacak. İşte bu tablodan Türkiye olarak elde edilecek çok güzel neticeler yaratılabilir. Tek yapılması gereken rasyonel düşünmek, geleceği iyi planlayıp ona uygun adımları zamanında atmak.
Sonuç olarak Türkiye’nin hem ekonomik hem de sosyal olarak yükselişini önleyebilecek hiçbir güç yok. Gelecekle ilgili Türkiye’nin içinde olmadığı hiçbir büyük proje göremiyorum. Dolayısıyla hem sektör, hem de Türkiye adına umutluyum.